“İnsan odaklı tasarım, fonksiyonelliğin son bulduğu yerde başlar”

Bay Wanders, insan odaklı tasarım yaklaşımını benimsiyorsunuz. Bu ne anlama geliyor?
Bildiğiniz üzere, biz insanlar garip canlılarız. Evlerimize yılbaşı ağacı koyar, yüksek topuklu ayakkabılar giyeriz. Bir kediyi kendi tüylerini yalarken gördüğümüzde ise heyecanlanıveririz. İnsan odaklı tasarım kavramı, düşündüğümüz kadar rasyonel olmadığımızı anlamakla ilgili bir kavram. Bu, hem birey hem de toplum olarak kendi dünyamızda nesnelerle ve birbirimizle nasıl bağlantı kurduğumuza değinir. Oldukça uzun bir süre boyunca, tasarımın rasyonel ve sistematik bir faaliyet olduğunu düşündük. Ama aslında, insanlar en azından kısmen de olsa irrasyonel varlıklardır. Ben bu durumun bize güzel ve şairane özellikler kattığına inanıyorum. İnsanlığın gerçek doğasını ve yaptıklarımızın ardında yatan esas şiiri anlamaya çalışmak büyüleyici bir durum. Benim stüdyom, bunu göz önünde bulundurarak, minimum kaynaklar kullanıp mümkün olan en uzun süre devam edebilecek maksimum değeri yaratmak istiyor.
İnsan odaklı tasarımın ilkelerini nasıl uygulamaya koyuyorsunuz?
İnsan odaklı tasarım, insanlar ve insan yapımı ortamlar arasındaki bağlantılar ile ilgili. Bağlantının ilki fonksiyon olabilir. Ancak en düşük standart fonksiyonelliktir. Eğer bu işe yaramazsa, minimum makul standart karşılanamaz. Yaptıklarımız işe yaradığında genellikle durup ara veririz. Ancak insan odaklı tasarım, tam olarak fonksiyonelliğin son bulduğu yerde başlar. Bizim işimiz olayları bir sonraki seviyeye taşımak. Bu seviyede, sorulan bir soru samimi bir davete dönüşmeli ve cevabı bulmak merak uyandıran bir bilmecenin çözülmesine benzemeli. Benim ürettiğim veya bizim kullandığımız nesneler yalnızca değerlerimiz, hayallerimiz ve ruhumuz hakkında bilgiler vermek için bir araç niteliği taşıyor.

Bu, insanların yaşamlarında genel olarak ne anlam ifade ediyor ve sürdürülebilirlik bunda özel bir rol oynuyor mu?
Sanırım bu, etrafımızı çevreleyen nesnelerle bağlantı kurmayı başarabilirsek ve buna istekli olursak, doğal çevremiz gibi yapay çevremizin de daha anlamlı hale geleceğini gösteriyor. Ve etrafımızı çevreleyen nesneler daha cazip ve anlamlı hale gelirse, eminim ki bu nesnelerin amacı üzerinde daha fazla durulacak, bu da nesnelerin bize daha uzun süre daha fazla değer sunmasına yol açacak. Daha sürdürülebilir olmak için değeri daha büyük olan daha az nesneye ihtiyacımız var.
Hümanistik tasarımlarınızdan bir örnek verebilir misiniz?
İmza tasarımlarımdan biri, bir çanı tasvir eden büyük bir lambadır. Hepimiz çanların çalışını duymuşuzdur. Bunlar bir yere varmayı, toplanmayı, alarm sesini ve karşılamayı sembolize eder. Çanlar kitle iletişim araçlarının ilkiydi. Uzak mesafelerdeki insanlara çağrıda bulunmanın ilk yolu buydu. Çanın rolü buydu. Biz şimdi aynı etkiyi uyandırmak için bu ikonu kullanıyoruz. Çan lambası insanları bir araya getiriyor.
“
Eğer şiir aşk demekse; sanat, tiyatro ve opera aşk ile ilgiliyse, tasarımın fonksiyonellikle ilgili olduğunu neden düşünürüz?”

Tasarımlardaki hümanistik dokunuşlar nasıl ve ne zaman kayboldu?
Rasyonalizm ve minimalizm hâkimiyeti ele aldığında ve modernizm çağı başladığında kayboldu. Modernistler, rasyonelliği karar vermede kilit unsur haline getiriyor. Biz tasarımın beyne hizmet eden bir şey olduğunu düşünmeye başladık ancak biz insanlar beynimizden çok daha ilginç bir yapıdayız. Modern çağın başlangıcından bu yana her şeyin hesabını yapıyoruz. Örneğin mimariyi ele alalım: günümüzde evler ev gibi değil; Excel elektronik tablosunu andırıyorlar. Herhangi bir nesnenin karşılaması gereken mutlak minimum standardın fonksiyonellik olması dolayısıyla, oran elbette ki harika bir başlangıç noktası haline geliyor. Ancak, toplumumuza ve bu toplumda yaşayanlara gerçek anlamda katma değer sağlayan bir şeyler yapmak istiyorsanız, minimumda kalamazsınız.
Marcel Wanders
Marcel Wanders, Hollandalı bir tasarımcıdır. Amsterdam’da yer alan Marcel Wanders stüdyosu, Marcel’in ve Gabriele Chiave’nin sunduğu yaratıcı liderlik altında 40 tasarım ve iletişim uzmanına istihdam sağlıyor. Marcel, 1996 yılında ikonik Düğümlü Sandalyesi ile üne kavuşmuştu. 2001 yılında Marcel tarafından kurulan Moooi markası ise tasarım etiketi haline gelmişti.
Fiyat etiketine bağlı kalmaksızın, bir nesneye nasıl değer katarsınız?
Bu, gözünüzde büyüttüğünüz kadar zor bir şey değil. Uygulandığı henüz her yerde görülmese de esasen kolay bir iş. Gerçekten sevdiğiniz ve arayıp da bulduğunuz ve diğer nesneler gibi işlevini yerine getiren ancak takas etmek istemeyeceğiniz bir şeye sahipseniz, işte o zaman sağlayacağınız katma değeri bulmuşsunuz demektir. Diyelim ki evinizde yer alan bir eşya var ve buna sahip olup olmamanız umrunuzda değil, bunu işlevini yerine getiren başka bir versiyonu ile takas eder miydiniz? Cevabınız evetse, üzgünüm, onu en başta satın almayacaktınız. Ya da belki de bu, vadettiği özellikleri sunmada sizi hayal kırıklığına uğratmıştır.
Eviniz yanıyor olsaydı içinden neyi kurtarmak isterdiniz?
Benim 3000 yıllık biçimsiz bir seramik çömleğim var. Çok ama çok uzun bir süre okyanusun derinliklerinde kalmış. 100 yılı aşkın bir süre boyunca kullanıldığı bir Asya gemisi ile kaybolmuş. 23 yıldır ise benim evimde duruyor. Varlığıyla kendimi mütevazı hissediyorum. Kendi tasarım etiketim olan Moooi’de porselen vazo olarak sattığımız bu antik çömleğin kopyaları üretiliyor. Üç bin yıldan fazla bir süre sonra şimdi, bu biçimsiz çömleğin kopya niteliğinde bebekleri oldu. Bu eski çömleğe ve onu üretenlere bir aile bahşetmiş gibi hissediyorum. Bu benim için çok önemli.

“
Tasarımı şiirin, aşkın ve sürprizlerin katmanlarıyla örtelim.”
“Yaratma” sürecinde fanteziyi ve tutkuyu rasyonelleştiren tasarım dünyasında güçlü ve yaratıcı bir etkiniz olduğu biliniyor. Bunu nasıl başarıyorsunuz?
Ben hayattayım ve bir insanım. Kendimi insanlığa olabildiğince faydalı hale getirmeye çalışıyorum. Beynimin çalışmasına müsaade ediyorum ama halde bile durmuyorum. Stüdyomda tasarımla ilgili bir zorluk yaşadığımızda, ekibime şunları söylüyorum: Her durumu düşünelim, soruna mümkün olan her açıdan bakalım, durumu oldukça zeki bir hale getirelim ve mümkün olan tüm fonksiyonları mümkün olan en iyi şekilde göz önünde bulunduralım. Bunu yaptığımızda ve sorunu en akıllıca şekilde ve tümüyle çözüme kavuşturduğumuzda, onlara şunu söylüyorum: Tasarımın zekasını şiirin, aşkın ve sürprizlerin katmanlarıyla örtelim. Bunu kimsenin öğrenmediğinden emin olalım. Sınıfın en zeki çocuğunu kimse sevmez, ama sınıfın en tatlı, en mütevazı ve en güzel kızı aynı zamanda sınıfın en zekisi ise onu herkes sever.
Milano Tasarım Haftası 2021’de gerçekleştirilen Audi City Lab’a yönelik konsepti ve mobilyayı sizin stüdyonuz oluşturmuştu. Bu bize ne ifade etmeli ve neyi göstermeli? Kendi deyiminizle siz burada neyi “örtmüş oldunuz”?
Bilgiyi ve ruh halini ileten bir ortam olarak ışık, Audi için önemli bir rol oynar ve Audi City Lab deneyimi için elzemdir. Işıklar her yerde. Bunlar size kılavuzluk eder, gözlerinizi alır, hikaye anlatır, duyularınızla oynar ve hassasiyetinizi artırır. Bu sezgisel bir oyun; en iyi oyuncular da araba üreticilerinden çıkıyor. Aydınlatmanın ötesinde, bence bir Audi araç koltuğunun kendi evinizde sahip olacağınız normal bir koltuğa hiçbir şekilde benzememesi ilginç olmanın ötesinde bir durum. Evinizdeki bir sandalyeye kıyasla, aracınızdaki bir sandalyeden daha farklı şeyler beklersiniz. Bu kısmen fonksiyonelliği işaret eder, ancak yine de sembollerle ifade edilir. Bu yüzden Milano için, ev ortamında kullanılacak bir Audi otomobil koltuğu yaratıp sembolleri birbirine karıştırdık, böylelikle de kaybolmuş ve başıboş bir anormallik yarattık.
Audi koltuklarından bahsetmişken: Audi sphere concept araçlara bakıldığında, marka bilhassa iç mekanlar söz konusu olduğunda insan odaklı tasarıma odaklanıyor. Sizce bir aracı insan odaklı yapan şey nedir?
Vücudunuzun, yalnızca bu nispeten küçük olan ortam tarafından korunurken bu kadar yüksek hızlarda kaya gibi sert bir zeminden 20 santimetre yukarıda uçarak gitmesi sizce de çılgınca değil mi? Dolayısıyla, bir araç için en büyük zorluk yalnızca fiziksel ve fonksiyonel zorluk değildir, aynı zamanda - ve belki de tümüyle - o alanın içinde aşırı gergin hissetmediğinizden emin olunmasıyla ilgilidir. Araçlar, insan odaklı simbiyotik ve biyonik varlıklar olmalıdır. Sürücü ve araç arasında tümüyle güvenilir şekilde birlik oluşmasına ihtiyacımız var.
Audi x Milano Tasarım Haftası 2021
